Endamlı Erkek Ne Demek? Göz Zevkinin İnce Siyaseti Üzerine Cesur Bir Tartışma Bir gerçeği baştan söyleyeyim: “Endamlı erkek” ifadesi kulağa zarif geliyor ama çoğu zaman erkek bedenini ölçen, sınıflayan ve çoğaltan bir süzgeçten ibaret. Boy, duruş, oran, giyim… Hepsi tek bir etikete sığdırılıyor ve bu etiket sosyal onay damgası gibi dolaşıma çıkıyor. Peki “Endamlı erkek ne demek?” sorusunu ciddiyetle sorduğumuzda, estetik bir övgüden fazlasıyla karşı karşıya olduğumuzu kabul etmeye var mısınız? “Endamlı erkek ne demek?”: Sözlükten Hayata, Hayattan Dayatmaya “Endam” Türkçede “boy-pos, bedenin genel görünüşü ve duruşu” anlamıyla bilinir. Kâğıt üzerinde nötr görünüyor; pratikteyse norm belirliyor: Uzun boylu, dik duran,…
Yorum BırakGünün Fikri Yazılar
Ben Gülbeşekeri Çok Sevdim Ne Demek? Edebiyatın Duygusal Kodları Üzerine Bir İnceleme Kelimelerin, bir duyguyu taşımanın en zarif biçimi olduğuna inanırım. Çünkü her kelime, içinde bir hikâye, bir duygu, bir çağrışım barındırır. “Ben Gülbeşekeri çok sevdim” cümlesi de bu türden bir ifadedir — yalın ama derin, sıradan ama sarsıcı. Bir edebiyatçı için bu cümle, sadece bir sevgi itirafı değil; aynı zamanda bir dilsel sembolün kalpten geçip söze dönüştüğü bir anlatı anıdır. Gülbeşekeri: Bir Sözcüğün Şiirsel Kökeni “Gülbeşekeri” kelimesi, hem kokusuyla hem de çağrışımıyla edebiyatın malzemesi olmaya uygun bir sözcüktür. Farsça ve Türkçe birleşiminin melodik bir örneği olan bu kelime, “gül”ün…
Yorum BırakBir sonbahar akşamıydı. İstanbul’un kalabalık sokaklarında, günün yorgunluğunu üzerinde taşıyan Elif, eve dönerken her zamanki gibi bacaklarında hafif bir karıncalanma hissetti. “Bugün de çok ayakta kaldım,” diye düşündü içinden. Ama bu his, yalnızca yorgunluğun değil, bedeninin ona verdiği sessiz bir mesajdı. Aynı anda, uzak bir şehirde, Selim de ofis masasından kalkarken aynı sorunu yaşıyordu. Onun için bu bir problem değil, çözülmesi gereken bir görevdi. Farklı dünyaların insanları olan bu iki kişi, aynı sorunun etrafında birleşmişti: Bacaklarda karıncalanma… Bacaklarda Karıncalanma Nedir ve Neden Olur? “İğnelenme”, “yanma” ya da “elektriklenme” gibi hislerle kendini gösteren bacak karıncalanması, tıpta parestezi olarak adlandırılır. Genellikle sinirlerin…
Yorum BırakTaşın Ruhu ve İnsanlığın Aynası: Korundum Taşı Üzerine Antropolojik Bir Okuma Bir antropolog olarak, insanın yalnızca kültürünü değil, doğayla kurduğu anlamlı ilişkileri de okumak isterim. Çünkü her toplum, doğanın bir unsurunu — bir taşı, bir ağacı, bir yıldızı — kendine özgü bir semboller sistemi içinde yeniden yorumlar. Korundum taşı da bu anlamda sadece bir mineral değildir; o, insanlığın doğayla kurduğu sembolik diyalogun kristal bir örneğidir. Çeşitli kültürlerde kutsal sayılmış, kimliklerin, ritüellerin ve inançların sessiz bir tanığı olmuştur. Korundum Taşının Bilimsel ve Kültürel Kimliği Bilimsel olarak bakıldığında, korundum (Al₂O₃) alüminyum oksitten oluşan son derece sert bir mineraldir. Mohs sertlik skalasında elmasın…
Yorum BırakMeraklı Bir Psikologun Girişi: İnsan Kalbinin Yaraları ve Film Yansımaları İnsan davranışlarını anlamaya çalışan bir psikolog olarak sahneye her çıktığımda sorarım: bir kişinin iç dünyasında fırtınalar estiğinde, biz dışarıdan ne kadarını görebiliriz? Başka bir deyişle, kalp yaralarının görünmeyen derinlikleri nasıl şeffaflaşır? Sinema, metaforlarla donanmış aynalar sunar; bu aynalardan yansıyan hikâyeler, kendi iç dünyamızla yüzleşmeye davet eder. “Kalbim Yaralı” filmi, tam da bu çağrıyı taşıyan bir hikâye. Peki bu film hâlâ vizyonda mı? Ve içsel sancılarla örülü yaşamı, bilişsel, duygusal ve sosyal psikoloji perspektifleriyle nasıl yorumlanabilir? — Kalbim Yaralı filmi vizyonda mı? Murat Göğebakan’ın biyografisini konu edinen “Murat Göğebakan: Kalbim Yaralı”…
Yorum BırakGönül Almak Nedir, Nasıl Yapılır? Tarihten Günümüze Bir İnsanlık Sanatı Tarihin tozlu raflarında gezinirken fark ettiğim bir gerçek var: İnsanlık, savaşlar, icatlar ve keşiflerle değil, gönüllerle ayakta kalmıştır. Bir tarihçi olarak belgelerden çok duyguların izini sürmeyi severim. Çünkü bazen bir devletin yükselişi bir savaşla değil, bir “gönül alma” hareketiyle başlar. “Gönül almak” ifadesi, yüzeyde basit bir nezaket göstergesi gibi görünse de aslında yüzyıllardır toplumları bir arada tutan görünmez bir bağdır. Gönül Almak: Bir Deyimden Fazlası “Gönül almak”, Türkçede kırılmış bir kalbi onarmak, birinin sevgisini veya güvenini yeniden kazanmak anlamına gelir. Ancak bu deyim yalnızca bireysel bir davranış biçimi değildir; tarih…
Yorum BırakGölge Neye Bağlıdır? Tarihin Işığında İnsanlık ve Karanlığın Dansı Giriş: Bir tarihçinin gölgesine bakışı Bir tarihçi olarak her zaman şu soruyla başlarım: “Gölge neye bağlıdır?” İlk bakışta bu, basit bir fizik sorusu gibi görünür — gölge, elbette ışığın geliş açısına ve nesnenin konumuna bağlıdır. Ama tarihin penceresinden baktığınızda bu basit gerçeğin derin bir metafor olduğunu görürsünüz. Tarihte gölge, insanın gücünü, korkusunu ve dönüşümünü gösteren bir aynadır. Her çağın kendi ışığı ve kendi gölgesi vardır. Işığın yönü değiştikçe, toplumların gölgesi de biçim değiştirir. İşte tam da bu yüzden, gölgeyi anlamak aslında insanlığın tarihini anlamaktır. Antik çağlarda gölge: Tanrıların işareti, insanın korkusu…
Yorum BırakBir gün kahve molasında arkadaşım sordu: “Sence hanım efendi kime denir?” Basit bir hitap gibi görünen bu kelimenin ardında, toplumun kadın algısı, nezaket anlayışı ve sınıf göstergesi gibi onlarca katman var. O anda fark ettim; “hanım efendi” dediğimizde aslında bir kadına değil, bir davranış modeline işaret ediyoruz. Peki, bu model gerçekten kadına mı ait, yoksa kadından beklenene mi? Hanım efendi kime denir: Gelenekten bugüne bir kavramın evrimi Türk kültüründe “hanım efendi” ifadesi, Osmanlı döneminden miras kalan bir nezaket hitabıdır. “Hanım” saygıyı, “efendi” ise olgunluğu ve vakarını simgeler. Tarihsel olarak hem sınıfsal hem ahlaki bir ağırlığı vardır. 19. yüzyıl sonlarında yapılan…
Yorum BırakBazı sorular vardır, insanın içine işleyecek kadar kişisel ama bir o kadar merak uyandırıcıdır. “Elde tek çizgi ne anlama gelir?” sorusu tam da böyle. Yıllardır sahici hikâyeler peşinde yazan bir blog yazarı olarak söyleyeyim: Bazen avucumuzdaki bir çizgi, bize sandığımızdan çok daha fazlasını anlatır—bedenin öyküsünü, kültürün izini ve geleceğin teknolojik ihtimallerini. Kısa cevap: Avuç içinde “tek transvers palmar çizgi” (tek çizgi) çoğu kişide yalnızca doğal bir varyasyondur; bazı tıbbi durumlarla birlikte görülebilse de tek başına tanı koydurmaz. Kültürel yorumlar (el falı vb.) bilimsel değildir; yine de bireysel anlam inşası için sembolik bir alan yaratır. Elde Tek Çizgi Ne Anlama Gelir?…
Yorum BırakGitgide Ayrı mı, Bitişik mi? Bir Felsefi Düşünce Denemesi Filozofun Bakışıyla: Dilin Sınırlarını Keşfetmek Dil, insanın dünyayı algılama ve anlamlandırma aracıdır. Kelimeler, yalnızca seslerin bir araya gelmesi değil, düşüncelerimizin, duygularımızın ve kültürümüzün somut ifadeleridir. “Gitgide” kelimesi de bu anlam dünyasının bir parçasıdır; dilin bir parçası olarak, hem şekil hem de anlam açısından derin bir felsefi tartışmaya açık bir noktadır. “Gitgide” kelimesini yazarken, bir yerde bir ayrım yapıyor muyuz yoksa bir bütünlük mü kuruyoruz? “Ayrı mı” yoksa “bitişik mi” sorusu, sadece bir dil bilgisi meselesi değil, aynı zamanda dünyayı ve varoluşu nasıl kavradığımıza dair daha derin bir soru işaretidir. Bu soruya…
Yorum Bırak